Acıkmıştık. Yorgunduk. Uykusuzduk. Uzun bir süreci tamamlamıştık. Günlerce kaç salonda ders dinlemiştik. İklim değiştirmiştik. Denizi uzaktan izleyip dalgaların sesini dinlemiştik. Başlayan herşey biterdi.... Ve bir CİSED Kongresini de tamamlamıştık. Sadece terapist değiliz ki... Özel dertlerimiz kederlerimizi de deneyimlemiştik.. İç muhasebeler... Dış muhasebeler... Havaalanına vardığımızda huzurluyduk yine de. Kaç bin metre yükseklikten yeniden yere inmiştik. Artık kalabalığa İstanbul geri dönmüştük. Biraz zorda olsa İs-park'da aracımızı bulmuştuk. Bazen bir şeyi bıraktığı yeri karıştırabiliyor insan. Sonun da çıkışa yöneldik...
Ani bir kararla restaurantın önünde durduk. Sipariş verdik. Yemeklerde sıcak personel de. Ardından sıcacık demi tavı yerinde çaylar... Birden salon biraz loş oldu... Birkaç sakika sonra biraz daha loşluk arttı. Başımı kaldırıp baktım ışıkların bir kısmı azalmıştı... O an farkettim ki mekanın kapatılma saati gelmişti. Biraz mahcupluk hissettim. Ve birazda sevinç... Ne güzel bir eğitimdi bu. Dört gündür, dört salonda dinlediğim eğitimin 'cip' hali gibiydi. Zerafet ve nezaket! Saate baktım 22.07 "Affedersiniz kapatma saatini kaçırdık, sizi tutmayalım" dedim. "Estağfiruullah son hazırlıkları yapıyoruz biz, siz çaylarınızı afiyetle için" dedi kasadaki beyefendi. O an farkettim ki yan masalarda boşalmıştı...
Lisanı kullanmadan bize nasıl da nazikçe söylemişlerdi... "Kapanıyoruz" demeden. Bazen ışıklar kapanır... Karnını/ruhunu doyurduysan... Nazikçe kapanışa, nazikçe vedalaşmak yakışır. Direnmeden çıkış... Kızmadan ayrılış... Kırılmadan vazgeçiş...
Molalar biter ama yollar bitmez. |